Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for the ‘Gezi Rotaları’ Category

Havalar ısınmış yaz yüzünü son birkaç günde fazlasıyla göstermişken gezi yazısı yazma zamanı çoktan gelmiş diyerek 2008 Mayısında yaptığım bir geziyi paylaşmak istedim.

Kıyıköy, İstanbul’a yakınlığı ve doğal güzelliği nedeniyle son zamanların uğrak noktalarından biri. Bir tarafta Kazan ve Pabuç dereleri diğer tarafta deniz daha ne istenir ki.

Pabuç deresine doğru yol alırken, kıpkırmızı bir örtü gibi serilen gelincikler karşıladı yol kenarında bizi. Park edip arabayı yürümeye başladık gelinciklere doğru. Taze kır çiçeklerinin insanı sarhoş eden kokuları eşlik etti bize. Pabuç deresinde ise açmak üzere olan nilüferler. Her mevsimin ayrı bir güzelliği olsa da bahar bir başka. Tabiat ananın uyanışı bir başka. Sadece ağaçlar ve çiçekler değil uyanan, kuşlar ve diğer hayvanlarda katılmış bu uyanışa.

Havadaki leylek sürüsü bu sene bol gezili günlerin habercisi mi acaba???

Deniz mevsimi olmadığı için mi, yoksa Karadeniz denince bir adım geri çekilmekten midir bilmem derenin güzelliği daha fazla büyüledi beni. Hem Kazan’da hem de Pabuç’da dere içinde ister kano ile deniz bisikleti ile ister tekne ile gezi yapmak mümkün. Derenin yeşiline karışan ağaçların yeşili ile dere nerde bitiyor ağaçlar nerde başlıyor belli değil. Bir iki hafta içinde çiçeklerini açacak nilüferler, kaplumbağalara ev sahipliği yapıyor. Bir de burayı nilüferler açtığında görmek var diyorum.

Kıyıköy’e gelip de balık yemeden olmaz diyerek manzarası güzel bir yer seçiyor ve başlıyoruz ziyafete. Tavsiye edilir burada her şey çok lezzetli.

Köy içinde gezerken, yapılan bir anons dikkatimizi çekiyor. “Halkımızın dikkatine! Çerkezköy’den gelen bisiklet tamircisi meydanda bisiklet tamiri yapmaktadır.” Ne kadar beklenen bir anons olduğunu meydana gittiğimizde görüyoruz… Şehir insanlarına ne yabancı bir anons.

Gelmişken gezilecek yerlerinden biri olan Aya Nikola Manastırına gidiyoruz. Ve Manastır hakkında kısa bir bilgi:

Manastır VI. Yüzyıl Jüstinyen dönemine ait olup, kaya manastırlarının en iyi örneklerindendir. Kayalara oyulmak suretiyle oluşturulan manastırın zemin katı klise, daha aşağıda bulunan bodrum katı ise ayazmadır.

Deniz sezonunda fazla kalabalık olduğunu düşündüğüm Kıyıköy bu mevsimde mutlaka görülmeli.

Read Full Post »

1 067

Baharın ilk günlerinin tadını uyanmaya başlayan doğada çıkarmak adına düştük yollara. Rotamız birkaç yıl önce Kasım ayında gitmeye çalışıp yol koşulları nedeniyle yarı yoldan döndüğümüz Sülüklü Göl’dü. Bu sefer daha umutluyduk. Ne de olsa havalar ısınmıştı.

Sabah yapılan kahvaltının ardından düştük yola. Otoyoldan Akyazı sapağından çıktıktan sonra Kuzuluk- Dokurcun yönünde devam ettik yolumuza. Sülüklü Göl yolunda, yağan bahar yağmurlarının etkisi çağıldayarak akan derelerde gösterdi kendini. Birkaç yıldır hasret kaldığımız görüntülerle bayram etti gözlerimiz.

1 018

Göl yolunda ilerler ve bu sefer artık göle çıkacağız diye düşünürken bir anda önümüze çıkan balçık halindeki çamurlu yol yine bir hayal kırıklığı yaşattı bize. Önce arabayı emniyetli bir yere çekip yürümeyi düşünsek de, yolun uzunluğunu bilmemek bizi durdurdu. Motosiklet ile çıkan köylülerle karşılaştığımızda söyledikleri 4 km mesafe kararımızı pekiştirdi. Aklımız Sülüklü Göl’de dönüşe geçtik. Ve ufak bir şelale kenarında verdik molamızı.

1 013

Poğaçalarımızı yiyip, sıcacık çayı yudumlarken hayal kırıklığımız yerini yeni bir keyfe bıraktı. Oksijen ile ciğerlerimiz tazelenirken, çağıldayan şelalenin sesi ayların yorgunluğunu sildi götürdü. Uzun zamandır kendimi bu kadar dinlenmiş hissetmemiştim.

1 033

Sülüklü Göl’e çıkış bir başka bahara kalmış olsa da keyifli bir gün geçirmenin tadı ile ayrıldık.

1 050

Read Full Post »

Havaların ısındığı, doğanın uyandığı bu günlerde çoğu zaman bir yerlere gitsek der ama neresi olacağına bir türlü karar veremeyiz. Bu nedenle de “Gezi Rotaları” kategorisi adı altında gittiğim ve keyif aldığım yerleri sizlerle de paylaşmak istedim.

İlk yazım 2008 Mayıs ayıdan…

Hem fiziksel hem de duygusal olarak yorulup yıprandığımız bir süreçte, yorgunluğumuzu atmak için 19 Mayıs tatilini fırsat bilip yine düştük yollara. Açan çiçekler, yeşeren ağaçlar ve pırıl pırıl güneş ile kucaklaşmanın adresi bu sefer Trakya oldu. Otoyoldan ayrılıp ta Vize’ye doğru ilerlemeye başladığımızda içimizde bize iyi gelecek bir yolculuğa çıkmanın sevinci ve yeni yerler görmenin heyecanı vardı. Havanın da açık olması da ayrı bir armağandı sanki.

picture_052<

Öğle yemeğini yolda bir yerlerde yeriz derken bir de baktık ki konaklayacağımız Dağ Motel’e gelmişiz. Yol göz açıp kapayana kadar bitivermişti. Dışarının sıcaklığı yanında odaların serinliği hatta soğukluğu bir hayli şaşırttı beni. Geceye dair kafamda beliren soru işaretinin gereksiz olduğunu ilerleyen saatler gösterecekti. Boşuna değil girişteki şömine tatlı çıtırtılarıyla yanmakta ve ısıtmaktaydı etrafını. Aradığınız doğanın içinde dinlenmek ve tazelenmek ise, lüks beklentiniz yoksa ve en önemlisi cep telefonunun çekip çekmemesi benim için önemli değil diyorsanız işte burası tam size göre.

picture_030

Karnımız doymuş, dinlenmiş olarak çıktığımız keşifte hazırlıklı olmadığımız için ikinci dere engel oluşturdu ilerlememize. Yaptığımız kısacık yürüyüşte bol oksijenli havası ile ciğerlerimiz, yeşilin bin bir tonu ile gözlerimiz bayram etti, ruhumuz dinlendi.

Çiçeklerin kokusu ile dünyanın en güzel parfümlerini koklamanın tadına vardık.

picture_062
picture_059

Güneşin batmasıyla havanın birdenbire ne denli değiştiğine hayret ettik. 1 saat öncesine kadar tişört ile oturan sanki biz değildik, montlar giyildi hatta kazak getirilmediğine pişman bile olundu. Sınırlı mönüsü ile akşam yemeği seçimini yapmak için çok fazla uğraşmaya gerek kalmıyor. Sayfalar dolusu yemek listesine alışkın olanlar için başlangıçta hayal kırıklığı oluştursa da yemeklerin lezzeti tüm olumsuz düşünceleri silip atıyor.

Sabah erken saatlerde sanırım 6 civarıydı, eşimin oda penceresini açması ile uyandım. Dağ Motel web sitesinde duyduğunuz seslerinin daha fazlasıyla senfoniye başlamıştı kuşlar orkestrası. Yarı uykulu bir halde burnuma gelen tertemiz hava ve duyabileceğim belki de en güzel koro, daha fazla miskinliğe gerek olmadığını anlattı bana.
Orman içi yapılan sabah yürüyüşünün ardından kurtlar gibi acıkmıştık. Ve işte midelerimizi bayram ettirecek sabah kahvaltısı. En son ne zaman içmiştim taze inek sütünü ya da en son ne zaman yemiştim bahçedeki tavukların yumurtasını. Salamlar, sosisler, farlı 10 çeşit peynir oluşan açık büfe bir kahvaltı değildi doğru, ama her şeyin doğal olduğu ortama yakışır nefis bir kahvaltıydı yaptığım. Bundan memnun olmayan ay niye kaymak yok, ben bunları yiyemem diyen ve cep telefonunun çekmediğinden yakınanlarda yok değildi aramızda. Ama bu onların suçu değil, yaşadıkları hayat böyle.

Yadırgadığım başka bir konuyu burada aktarmadan geçemeyeceğim. Fotoğraflardan ve anlattıklarımdan da anladığınız gibi ortam doğanın içinde doğal bir yer. Sabah kahvaltıda sütünü içtiğimiz, yemeklerde yoğurdunu yediğimiz inekler, yumurtasını yediğimiz tavuklar ve olmazsa olmaz bir de bekçi köpeği var. Bu kadar doğal bir ortama gelip, çocuklarına aman tavukların yanına gitme gagalar, köpeğin yanına gitme ısırır diyen ebeveynler ile gelecek nesile nasıl hayvan sevgisi aşılayacağız. Bu çocuk büyüdüğünde de hayvanlardan uzak durmayacak mı? Madem bunlardan uzak duracak o zaman niye doğada tatil…

picture_162

Sanırım doğa tatili de yeni trendimiz (eğilimimiz).

Gözümü çevirip, bu gariplikleri görmediğimde ortamın keyfini çıkartıyorum.

Read Full Post »